SOKÜM
(Somut Olmayan Kültürel Miras)
Somut Olmayan
Kültürel Miras (SOKÜM) UNESCO tarafından;
toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının
bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler,
beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar biçiminde tanımlanmaktadır.
Kuşaktan kuşağa aktarılan bu miras,
toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle
etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu
onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe
ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur.
Hatay İli kapsamında Somut Olmayan Kültürel Mirasın korunması
ve bu mirasın gelecek kuşaklara tanıtılması amacıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığı’na gönderilen kültürel unsurlar:
Cimem (Tıbayka-tıbak-sayni-sini) : Anadolu’da
bitkisel örücülük kapsamına giren Sini örücülüğünün geçmişi, Cumhuriyet dönemi
öncesine dayanır. Bitkisel sini örücülüğü, bir diğer adı Buğday sapı örücülüğü
olan ve yörede genellikle “tıbayka, tıbak, cimem” adıyla bilinen bu el sanatı
Hatay’ın bazı ilçe ve köylerinde yapılmaya devam edilmektedir.
Üzerinde
yemek sahanlarını taşımaya yarayan, sofra işini gören bakır veya pirinçten
“büyük tepsi” diye tanımlanabilen sini; hammaddesi buğday, çavdar sapı, rafya
ve saz olmak üzere yorucu el emeği gerektiren bir el sanatı ürünümüzdür.
Defne Sabunu (Gar) Sabunu : Gar sabunu da denilen, yapımında zeytinyağı ve
defne yağı karışımı kullanılan doğal bir sabun çeşididir. Defne sabununun temel
maddesi defne yağıdır, o da defne ağacının meyvesinden elde edilir. Defne sabunu içindeki defne yağı ne
kadar çoksa o kadar kaliteli olur.Kırmızı üzüme
benzeyen defne meyvesi toplandıktan sonra kazanlarda suyunu çekene kadar
kaynatılır. Daha sonra telli
tokmaklarda bu meyvelerin çekirdekleri kabuktan ayrılıncaya kadar dövülür. Daha sonra üzerine eklenen bir miktar su
100 derecede kaynatılır. Sonra
meyvenin içindeki yağlar su yüzeyine çıkar. O
yağ defne sabunu yapımında, kozmetik sektöründe kullanılır.
Halk
Hekimliği Uygulamaları: Halk Hekimliği Uygulamalarından Bebeklerde
Sürme Çekme, Bebekleri Toprak Üstüne Yatırma, Bebekleri Reyhanlama.
Bebeklerin
gözlerine sürme çekme uygulaması... Yeni doğmuş bebeklere kırkıncı günü
doluncaya kadar gözlerine sürme çekilir. Burada amaç; çocuğun gözlerinde oluşan
çapaklanmanın önlenmesi ve çocuğun gözlerinin ileride daha güzel olacağına
inanılmasıdır. Bu uygulama hem erkek hem de kız çocuklarına uygulanır.
Bebekleri
toprak üstüne yatırma uygulaması... Yeni doğmuş bebeklere kırkıncı günü
doluncaya kadar uygulanır. Bu uygulamanın amacı bebeğin soğuk almasını ve pişik
olmasını engellemektir.
Bebekleri
reyhanlama... Yeni doğmuş bebeklere kırkıncı günü doluncaya kadar uygulanır.
Temel bitki olarak reyhan (murt ağacının yaprakları) kullanılmasının yanında
yaprağını dökmeyen 6 çeşit bitki yaprağı (limon, zeytin, defne, ıtır vb.)
kullanılır.
Hasnı
(İyilik Duası, Bereket Duası, Yağmur Duası) :Hasnı
(yağmur, bereket duası), genellikle kuraklığın yaşandığı sonbahar (Eylül, Ekim)
aylarında uygulanmakla beraber bazı yörelerde yaz aylarında da uygulandığı
görülmektedir. Başlangıçta yağmur yağdırma amacıyla yapılan fakat zaman
içerisinde yöreye bereket-bolluk gelmesi ve yörenin kötülüklerden, belalardan
uzak kalması amacıyla da yapılmaktadır.
Hazırlık
aşamasında köy muhtarı, aza ve köyün kanaat önderleri yer alır. Bu grubun
görevlendirdiği birkaç kişi evleri tek tek dolaşarak evlerden zeytinyağı,
bulgur, buğday ya da para toplar.
Toplanan paralarla boğa ya da koç alınır ve bu hayvan kurban niyetine kesilir.
Toplanan malzemelerle yemek (bulgur ve et) yapılır. Yapılan bu yemekler Hasnı
uygulamasına katılan kişilere dağıtılır.
Hasnı
uygulamasına katılan kişiler, dini kanaat önderleri öncülüğünde yöreye yağmur
yağması, bolluk-bereket gelmesi ve yöreden iyilik eksik olmasın diye topluca
dua ederler.
Hıdrellez
: Hıdrellez, genellikle Orta Kuşak havzasında kutlanan mevsimlik bahar
bayramlarından biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdırellez
günü, Hızır ve İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gün olduğuna inanıldığı için
kutlanır. Hıdrellez,Hatay’da
yaşayan ve ağırlıklı olarak Hıristiyan topluluk tarafından geniş bir katılımla
her yıl 5 Mayısı 6 Mayıs’a bağlayan gece kilisede bahçesinde yapılır.
Türkiye'de Hıdrellez Bayramı 6 Mayıs (5 Mayıs Gecesi) tarihinde kutlanır.
Hıdrellez günü, Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü
olarak kabul edilir ve bu güne Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler ise St.George
(Aziz George) Günü olarak kutlar.
Hıdrellez gecesi Hızır’ın
uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla
çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin
ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez
gecesi gül ağacının altına istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa
Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar. Ve aynı zamanda dileklerini
kırmızı kurdeleye bağlayıp gül ağacına asarlar ya da gül ağacının dibine
gömerler. Bir yıl boyunca dileklerinin yerine gelmesini beklerler. Dilekler
denize ya da nehre atılır. Samandağ’da Hıdır türbesine gidilip dua edilir ve
dilekler bir kağıda yazıldıktan sonra denize sırtını vererek dileği denize
fırlatır.
|
|
Peynirli Künefe
: PeynirliKünefe, tel kadayıf (unvesuyunkarıştırılmasıyla elde edilenhamurun
ince teller haline getirilmesi sonucu elde edilen bir yiyecek) ileyöreye özgü tuzsuz peynirden yapılan
ve sıcak olarak servis edilen şerbetli bir ev tatlısıdır. Eskiden peynirli künefe ramazan sohbetlerinden sonra,
pikniklerde, aile toplantılarında közde pişirilen bir tatlıydı. Günümüzde ise
oldukça yaygın bir hale gelmiş olup ticari bir ürüne dönüşmüştür.
Künefe,
eskiden Antakya’nın avlu evlerinin ortasına kurulan yer ocaklarında pişirilirdi.
Ocağın kenarına dört taş konulur taşların etrafı közle çevrilirdi. Günümüzde
ise künefe özel olarak hazırlanan mangallarda pişirilmektedir. Künefe yanmasın
diye ocağın ortasına köz konulmaz ve bakır tepsi sık sık çevrilirdi. Genellikle
yemeklerden sonra yenilmekte olup künefenin yanında ılık süt, çay veya su
verilmektedir.
Künefe
genellikle evin erkekleri tarafından yapılırdı. Künefe yapımında ustanın
ustalığını gösterebilmesinin temel şartı künefeyi havada çevirebilmesidir.
Künefeyi havada çevirmeyene usta denmezdi.
Gelin
çeyizlerinde bakırdan yapılmış künefe tepsisi muhakkak bulunurdu. Bu da
künefenin Hatay kültürü içindeki önemini göstermektedir. Hatta eskiden künefe
yapmayı bilmeyen erkeğe kız verilmezdi.
Hatay İli kapsamında Somut Olmayan Kültürel
Mirasın korunması ve bu mirasın gelecek kuşaklara tanıtılması amacıyla Kültür
ve Turizm Bakanlığı’na önerilen Yaşayan İnsan Hazineleri:
Hasan BÜYÜKAŞIK : İpek Böceği Yetiştiriciliği ve Dokuma
1934 yılında Hatay ili
Harbiye Belediyesi Gümüşgöze Köyünde doğar. Ilkokul mezunu olup ipek
böcekçiliğe ve dokuma işine 7 yaşında başlar. Mesleği babasından öğrenir. 1950
yılında kendi evinde ilk tezgahını kurar.
Kendisi de çocuklarına bu mesleği
öğretir. Sayısız belgesel çekimlerine ve ödüllere layık olan Hasan Büyükaşık halen kendi evinde
geleneksel yöntemlerle zanaatını icra etmeye çalışmaktadır.
İpek,
ipekböceği larvalarının koza örmek için salgıladıkları, parlak ve çok ince bir
teldir. Bu teller biraraya getirilerek ipek iplikleri elde edilir. İpek, kolay boyanabilen,
yumuşak ve dayanıklı bir ip olması nedeniyle tarih boyunca çok kıymetli bir
dokuma hammaddesi olmuştur. Üretimle ilgili aşamalar; dut ağacının
yetiştirilmesi, ipekböceği tohumu ve yaş koza üretimi, kozadan iplik
çekilmesidir.
Kozadan
çekilen iplik çözgüye gönderilerek kumaş ipliği elde edilir. Kumaş
iplikler daha sonra tezgaha getirilerek
elde edilmek istenen ürünün (gömlek, şal, fular, şalvar vb.) kumaşı dokumaya başlanır.
Niyazi
KÖLEOĞLU : Buğday Sapı Örücülüğü
1935 Antakya doğumlu olan Niyazi Köleoğlu ilkokulu 1950 yılında
bitirir. Daha sonra okuma imkanı bulamadağı için 1956 yılında askere gider.
1958 yılında askerden döndükten sonra bir süre iş bulamaz. Daha sonra Köy Kredi Kalkınma Kooperatifinin
destekleriyle açılan Buğday Sapı Örücülüğü kursuna katılır. 1959 yılında buğday
sapından yaptığı karpuz şeklindeki çantayı iyi bir fiyata satarak ilk kez bu
mesleğe adım atar ve bundan sonra buğday sapından yaptığı ürünleri satarak
günümüze kadar gelmeyi başarır. Çocuklarını bu meslek sayesinde büyütür ve
sayısını kendisin de bilemediği onlarca çırak yetiştirir. Elleri nasır tutan
Niyazi Usta, yılların tecrübesiyle ilmikleri birbirine geçirirken eşi ve
kızının destekleriyle buğday sapından ürünler yapmaya devam etmektedir.
Ali
ALTUN : Ahşap Oyma ve Tasarım
1961 yılında Antakya’da doğdu. Evli ve üç çocuk babasıdır. İlkokul
çağlarında özellikle yaz aylarında mahallede ahşap oyma atölyesinde Halit DAĞ
adındaki ustanın yanında çalışarak bu mesleğe adım attı. İlkokulu bitirdikten
sonra ustasından ayrılarak Ahşap Oyma işine devam etti ve evinde kurduğu küçük
atölyede mobilya üzerine yaptığı kendine özgü motiflerden oluşan ahşap
ürünlerini satarak geçimini sağlamaya başladı. Tüm bunları yaparken bir yandan
da doğadan ilham aldığı resim çalışmalarını kullanarak oyma sanatında yeni
model tasarımlar ortaya çıkardı. Yaklaşık iki senelik askerlik görevinden sonra
hayalinde kurduğu büyük bir atölyeye sahip olabilmek için yurt dışına (Suudi
Arabistan) gitti. Yurt dışında kaldığı süre zarfında Suudi Kraliyet ailesinin
konak, villa gibi ikametlerinin mobilya oyma işlerini yaptı. Suudi Arabistan’da
yaklaşık on yıl kaldıktan sonra Türkiye’ye döndü ve Antakya’da Gündüz
Caddesinde kendi atölyesini kurdu. 1998 yılında Antakya Şükrü Kanatlı
İlköğretim Okulu’na yaptığı Atatürk Büstü, dönemin Valisi Yener Rakıcıoğlu’nun
isteği üzerine Hatay Devleti Meclis Salonu’nun yeniden düzenlenmesi, 2000 senesinde Tarihi Antakya Ortodoks Kilisesi’nin kapı ve iç dekorasyonunun
tasarımı ve oyma işlerinin tümü, 2001-2003 yıllarında Antakya Savon Otelinin
tüm oyma ve klasik mobilya işleri, 2006 yılında açılan Antakya Dedeman Oteli
için çeşitli oyma işleri ve mobilyalar, Antakya Ottoman Palace’nin tüm oyma
işleri, Sveyka Restorant, Saklı Ev gibi birçok eski Antakya evinin özüne uygun
biçimde restorasyonları, 2010 yılında Amerika California eyaleti Riverside
kentinde yer alan Saint Andrew Kilisesi’ne ait 8 adet kapının yapılması işleri
ve buna benzer daha nice iş Ahşap Oyma ustası Ali ALTUN tarafından yapıldı.
|
|