Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Doğal, Kültürel ve Tarihi Turizm Değerler


Altınözü Tokaçlı Köyü:
Altınözü İlçesine 2, Antakya’ya 20 km. mesafede bulunan ve Ekoturizm Projesinde model köy olarak belirlenen Tokaçlı Köyünün toplam alanı 20.000 dönümdür. Üç yüz haneli köyün toplam nüfusu 600’dür. Bölgedeki tek Arap-Rum Ortodoks köyünün sakinleri, Al­manca, Yunanca, İngilizce ve Arapça bilmekte olup, kültürel ve ekonomik seviyeleri oldukça yüksektir. Tokaçlı Köyündeki ekilebilir alanın % 100’ü tarla ve bahçe tarımı için kullanılmaktadır. Bu alanda buğday, nar, incir, zeytin ve çeşitli sebzeler yetiştirilmekte bu ürünlerden de doğal nar ekşisi, incir reçeli, zeytinyağı ve sofralık zeytin yapılmakta ve satılmaktadır. Köyde bakkal, market, evlerde internet ve yemek yenilecek lokanta bulunmakta, cep telefonları sorunsuz olarak çalışmaktadır. Köyde Trekking (Yürüyüş), Doğa fotoğrafçılığı, Bitki inceleme, Kamping, Kuş gözetleme, Atla gezinti, Dağ bisikleti, Yayla turizmi, Tarım ve Çiftlik Turizmi, Kamp-Karavan etkinliği, İnanç Turizmi aktiviteleri yapılabilmektedir. Köyde turizm faal­iyetine yönelik doğal güzellikler, tarihi eserler, mutfak kültürü ve ürünleri gelişmiştir. Köyde, Helenistik dönem kraliçesi yaşamıştır. 300 yıllık kilise olan Maria Ana Rum Ortodoks kilis­esi köyde bulunmaktadır. Köyde geleneksel özel günler, şenlik ve festival şeklinde kutlamalar yapılmaktadır. Paskalya Nisan- Mayıs arası, Noel 25 Aralık, Meryem Ana anmaları 15 Ağustos, Hıdrellez 20 Ağustosta kutlanmaktadır. Köye gelen turistlere rehberlik edecek öncü gençler bulunmaktadır.
 
 merkez 2.JPGtokaçlı zeytin müzesi 2.JPG
 
Koz Kalesi Köyü: 
Önemli bir Ekoturizm Köyü olan Koz Kalesi Köyü’nün toplam alanı 12.000 dönümdür. Köy Antakya’ya 18 km. Altınözü’ne 6,5 km mesafededir. Köy yerleşim alanındaki hane sayısı 280 olup, to­plam nüfus 983’dür. Köyde bakkal, market ve internet kafe bulunmakta, cep telefonları sorunsuz olarak çalışmaktadır. Koz Kalesi Köyü’ndeki ekilebilir alanın % 100’ü çiftçilik için kullanılmaktadır. Bu arazilerde hayvancılık, mandıracılık (süt ve süt ürünleri), sebzecilik, üzüm, nar, zeytin, badem, ceviz, kekik yetiştirilmektedir. Bu ürünlerden de doğal nar ekşisi, zeytinyağı ve sofralık zeytin, kuru üzüm, kuru kekik, kekik konservesi, süt ürünleri yapılmakta ve satılmaktadır. Ayrıca köyde Buğday Sapından çeşitli süs ve kullanım eşyaları örücülüğü de yapılıp satılmaktadır. Köyde turizm faaliyetine yönelik doğal güzellikler, Kekik tarlaları, Mandıralar, Koz Kalesi, Damla Su Mağarası, Delik Taş Mağarası, Eski Kale Köprüsü gibi tarihi eserler mevcut olup mutfak kültürü ve ürünleri bakımından oldukça gelişmiştir. Köye yerli ve yabancı turistler özellikle Koz Kalesini görmek için turistler gelmektedirler. Köyde Trekking (Yürüyüş), Doğa Fotoğrafçılığı, Bitki inceleme, Kamping, Kuş gözetleme, Atla gezinti, Dağ bisikleti, Tarım ve Çiftlik Turizmi, Kamp-Karavan Etkinliği, yapılabilmektedir. Ayrıca köyde turizm faaliyetine yönelik doğal güzellikler, tarihi eserler, mutfak kültürü ve ürünleri gelişmiştir.
 

 Koz Kalesi (1).JPG

 
Antakya Kalesi ve Surları:
M.Ö. 300 yıllarında Büyük İskender’in generallerinden Seleucos I. Nikator tarafından kurulan Antakya kalesi dünyanın önemli yapılan arasında yer alır. Sırasıyla Seleukos’lar, Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılarak zamanımıza kadar gelebilmiştir. 12 km uzunluğunda olan surların 360 kuleden oluştuğu düşünülmektedir. Sayısız depremler ve savaşlar sonucunda çok harap olmuştur. Bugün ayakta kalan duvarların büyük bir kısmı M.S. 6. yy’ da Bizans İmparatoru Justianus tarafından yaptırılmıştır.
 

 5.jpgAntakya Kalesi.JPG

Arsuz Koyu:
Arsuz Çayı ağzında bulunan bir tatil ve turizm ilçesidir. Seleukos döneminde aynı yerde Rhosus ya da Rhosopolis kenti bulunuyordu. Civarında halen antik şehir ve kalıntılarına rastlamak mümkündür. Arsuz bugün daha çok denizi için tercih edilen bir merkezdir. M.Ö. 9. yy’ la inen bir yapılaşma mevcuttur.
 

 ARSUZ 12.JPG

 
Atchana Höyüğü:
Antakya-Reyhanlı karayolunun 22. km’ sinde yolun sağında yer almaktadır. M.Ö. 15. ve 19. yüzyıllara ait Yarim-Lim ve Nigme-Pa sarayları ile bir tapınağın temel kalıntıları bulunmaktadır. Atchana Höyüğü antik Alalah şehrinin kalıntısıdır. İlk iskân M.Ö. 3400 yılında başlamıştır. Mısırlılar, Mitaniler, Mezopotamya devletleri ve Geç Hititler gibi kavimlerin de yerleşim alanı olarak kullandığı 17 yerleşme tabakası mevcuttur. 4. ve 7. Tabakalarında büyük saraylar vardır ve en eski olanı 7. Tabakada yer alan Babil Kralı Hammurabi ile Çağdaş Yamhat ve Hitit Prensi Yarım-Lim tarafından inşa ettirilmiştir. Bu saray M.Ö. 18. yüzyıla aittir. M.Ö. 15. yüzyıla ait 4. Tabaka sarayı bu sarayın hemen bitişiğindedir. Kral Nigme-Pa’ya aittir. Saraylar taş temeller üzerine kerpiçle inşa edilmiş olup daireler bir iç avlunun etrafında sıralanan mekânlar dizini halindedir.
 

 ATCHANA HÖYÜĞÜ (1).JPG

 
Atik Yaylası:
Bugün ilçe olan Belen yüzyıllardır yayla olarak kullanılmaktadır. İskenderun, Kırıkhan halkının rağbet ettiği meşhur Atik suyunun kaynağının bulunduğu Atik yaylası, Belen ilçesinin bir mahallesi durumundadır. Çam, çınar ve meyve bahçeleri içerisinde bulunan yaylada kır kahveleri, bakkallar hizmet vermektedir. Yerleşim alanlarına ve denize yakınlığı nedeni ile daha çok ilgi görmektedir.
 

 Belen.JPG

 
Bakras Kalesi:
Antakya-İskenderun yolunun 27. Km’sinde, kızıl dağ eteklerindedir. Bu gün aynı adla anılan Bakras Köyü bitişiğindedir. Bakras Kalesinin Helenistik döneminde var olduğunu, temellerindeki inşaat tekniğinden anlıyoruz. Kalıntılar ise Bizans devri inşaat tarzını göstermektedir. Bakras Kalesinin Haçlılar döneminde Antakya Prensliği’nin kuzeydeki en önemli savunma noktasıydı. Kale bir iç avlunun çevresinde kışlalar, zindanlar, müdafaa rampaları ve çeşitli odalardan oluşmaktadır. Anadolu-Suriye-Mısır yolu güzergâhındadır.
 

1.jpg 

 
Kaya Mezarları (Beşikli Mağara):
Titus tünelinin deniz tarafındaki girişinden sağa dönerek bahçeler arasında ilerlemeye devam edilirse 100 m sonra kaya mezarlarına ulaşılır. Geniş alana yayılan mezarlık yüksek ve kayalık yamaçlara oyularak yapılmıştır. Mağaraların içindeki mezarlardan en çok ilgi çekeni, çukurun tabanındaki geniş mağaradır. Bu mağara diğerlerinden farklı olarak yüksek ve gösterişli yapılmış olduğundan halk arasında “Beşikli Mağara” olarak adlandırılır.
 

 beşikli mağara.JPG

 
Beyazıd-ı Bistami Hz. Türbesi:
Kırıkhan-Hassa yolunun kuzey tarafında küçük bir tepe üzerinde Darb-ı Sak Kalesi içindedir. Türbe içinde girişteki odada iki mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan biri Bistami Hazretlerinin çobanına diğeri de Mustafa Şevki Paşa’ya aittir. Türbe dışında yer alan 3 mezarda ise Mustafa Şevki Paşa’nın yakınları yer almaktadır. Diğer odada ise tek olarak Beyazıd-ı Bistami’nin mezarı yer almaktadır. Beyazıd-ı Bistami bir İslam Evliyasıdır. Asıl adı Tayfur bin İsa’dır.
 

 BAYEZİD-İ BİSTAMİ HZ TÜRBESİ.jpg

 
Cin Kulesi:
Bir zamanlar hendekle çevrili olan kulenin Haçlılar ya da Cenevizliler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Saldırılara karşı bir gözetleme kulesi olarak kullanılan yapı deniz ile Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi arasındaki en yüksek tepeye inşa edilmiştir. 
 

 Cin Kule.JPGCin Kule2.JPG

 
Dor Mabedi:
Tümüyle beyaz mermerden yapılan mabedin kalıntıları Samandağ-Kapısuyu köyüne giden yolun 2. km’sinde bulunur. Bir zamanlar Selecuia kentinin merkezinde yer almış, kral mabedi olarak tüm şehri görecek şekilde inşa edilmiştir. Tapınaktan geriye sütun parçaları, başlıklar, mermer altlıklar, büyük temel taşları kalmıştır.
 

 DOR MABEDİ (1).jpg

 
Erzin İçmeler:
Amanos Dağlarının batı eteğinde, ilçenin 3 km. doğusunda yer alan Erzin İçmeleri özellikle yaz aylarında iç turizme hitap eder. Sıcaklığı 24 derece olan içme suyu, içinde bulunduğu birçok mineraller ile sindirim sistemi hastalıkları, böbrek ve idrar yolları rahatsızlıkları ve metabolizma bozukluklarına faydası bilinmektedir. Yılın 12 ayı hizmet veren Erzin içmeleri, çevresi maki, meşe, çam ve karışık bir orman örtüsü ile gelen misafirlerin beğenisini kazanmaktadır.
 

 erzin.JPG

 
Eski Antakya Evleri ve Sokakları:
Antakya’da ortak miras olarak kabul edilen değerlerin başında, Antakya’nın son iki yüz yılına tanıklık etmiş tarihi evler bulunmaktadır. Kendine özgü dar sokaklarını biçimlendiren ve bu sokaklara hayat veren tarihi evler, genellikle iki katlıdır. Evler, sokaklarla çok az ilişkisi olacak şekilde; taş, kerpiç ve ahşaptan yapılmışlardır. Cepheleri güney ve batıya dönüktür. En önemli özellikleri cephe tarafında bulunan ahşap direkli, önü açık sofalarıdır. Evlerin çoğunluğunda geniş avlu, havuz, su kuyusu, meyve ağaçları ve çiçeklerle süslenmiş bahçeler mevcuttur. Yapımları 2 asır öncesine dayanan bu evlerde; Anadolu mimarisi tarzında süsleme ve işçilik görülmekte olup sayıları fazladır.
 

 ANTAKYA EVLERİ   (168).JPGANTAKYA EVLERİ   (197).JPG

 
Güzelyayla-Belen:
Belen İlçesi-Sarımazı Mahallesi yol ayrımından başlayarak, 8 km’lik asfalt bir yol ile yeşilliğin ve ormanın hâkim olduğu virajlı bir güzergâhtan çıkılabilmektedir. Belen ve İskenderun’dan minibüslerle ulaşım mümkündür. Güzelyayla’da yüzyıllardır yayla geleneği sürmektedir. Altyapı sorunları kısmen çözülmüş olan yaylanın denize yakın olması ilgiyi arttırmaktadır. İskenderun Körfezi’nin seyir terası durumunda çam ağaçları ve kır çiçekleri içerisine kurulmuş, eski ve yeni tip yapıları ile gezilmeye ve görülmeye değer, adına türküler ve şiirler yazılan bir yayladır. Kamp kurmaya, pikniğe, orman içinde kısa geziler yapmaya elverişlidir. Yaylada konaklamak için pansiyon tipi evler, günlük yeme-içme üniteleri bulunmaktadır.
 

 Belen.JPG

 
Habib-i Neccar:
Habib-i Neccar Camii, Antakya’nın 638 yılında Müslüman Arapların eline geçtiği dönemde inşa edilmiştir. Bugünkü Türkiye sınırları içerisinde inşa edilen ilk camii olduğu kabul edilmektedir. Kurtuluş Caddesinde bulunan camii Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalının adını taşımaktadır. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de Yasin Suresi’nde geçmektedir. Camiinin kuzeydoğu köşesinde yerin 4 m altında Habib-Neccar’ın ve Şem’un Safa’nın girişte Yuhanna ve Pavlos’un türbesi bulunmaktadır. Etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Camii avlusunda bulunan şadırvan 19. yy. eseridir. 7940’lı yıllarda İsa’nın yardımcıları Antakya’ya gelip tanrının tek olduğunu anlatmaya çalıştıklarında onlara inananların başında bir marangoz (Neccar) gelir. Neccar pagan inanışından vazgeçip onlara katılır. Ancak yeni vaazlar halkı öfkelendirir. Kral da havarileri hapse attırır. Bunun üzerine havarilerden Şem’un gönderilir Antakya’ya. Şem’un mucizeleriyle kralı ikna eder ve arkadaşlarını kurtarır. Halk ise inanmamakta kararlıdır. Uğursuzluk getirdiklerini düşünmekte ve taşlayarak öldürmeyi planlamaktadır. İşte Habib-i Neccar kabarmış ahaliyi durdurmaya çalışır ve bu sırada öldürülür. Rivayet edilir ki kesilen başı, Lübnan Dağı’nın tepesinden, şimdi türbesi ve mezarının bulunduğu yere kadar yuvarlanır.
 

 01 (5).jpg

 
Harbiye Şelaleleri:
Hatay’ın çağlayanlar bölgesi olan Harbiye, Antakya’ya 6 km uzaklıktadır. Vadinin güneyinden çıkan kaynaklar şelaleler oluşturduktan sonra Asi Nehri’ne kavuşur. Helenistik ve Roma dönemlerinde çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olarak kullanılan Daphne, zengin halk kesimi tarafından yapılan çok sayıda köşkleri, tapınakları ve eğlence yerleriyle ünlüydü. İmparator Gallus döneminde Daphne eski ihtişamını kaybetmeye başlamıştır. Arap istilasından sonra da bir daha parlak dönemlerine dönememiştir. Günümüzde antik dönemden ayakta herhangi bir yapı kalmamıştır. Antakya’da ilk su getirilmesi İmparator Galigula’nın yardımı ile gerçekleşir. Asıl suyolu inşaası M.S.81-96 yılları arasında Antakya’da ikamet eden İmparator Trajan devrinde olur. M.S. 115 yılında meydana gelen büyük depremden sonra imparator, şehirde evler, halk hamamları; Dafne de ise Diana tapınağını yaptırır ve tahrip olan Antakya şehir sularını tamir ettirir. Bu zaman içerisinde de Dafne’den Antakya’ya su getirir. Dafnede tarihteki isimleri Katsalia, Pallas ve Saramanna kaynaklarından Antakya’ya çoğu zaman doğal kayaları oyarak yerde (Dere yatakları ve kot farkı olan yerlerde) su kemerleri (Aquaduct) inşa ederek tamamlanır. İmparator Trajan’dan sonra imparator olan Hadrien (129- 131) suyollarının tamirini yaptı M.S. 525-526 yıllarında meydana gelen büyük deprem sonrası yolla Imparator Justinyen tarafından tamir ettirilir. Bu suyolları M.S. 12 asra kadar aktif halde fonksiyonunu devam ettirir. Günümüze bu su kemerlerinden birkaç parça ulaşabilmiştir:

1-Dermasta ile Esenbulak da bir aquaduct

2-Harbiye (Daphne)’nin doğusunda bulunan bir aquaduct

3-Antakya 2. mıntıkada aquaduct günümüzde köprü olarak kullanılmaktadır.

 

 '11.06.09 Harbiye_128.JPG

 
Hıdırbey Köyü Musa Ağacı:
800-1000 yaşlarında olduğu tahmin edilen ve halk arasında 2000-3000 yaşlarında olduğuna inanılan bir ağaçtır. Gövdesinin çevresi 35 m dir. Bu ağacın Hz. Musa’nın asasının ab-ı hayat (ölümsüzlük suyu) sayesinde filizlenip kök salması sonucunda meydana geldiğine dair efsaneler anlatılmaktadır. Çevresinde oturma yerleri, yöresel ürünlerin satıldığı standlar ve eşsiz yürüyüş deneyimi yaşayacağınız Defne yolu bulunmaktadır.
 

 MUSA AGACI (1).JPG

 
Habib-İ Neccar Dağı İzmir Caddesi Seyir Tepesi:
Şehrin Habib-i Neccar dağı eteklerinde yer alan, İzmir caddesi üzerinde ve çevresindeki yeni düzenlemelerle, İzmir Caddesi seyir alanı Antakyalılara olduğu kadar şehri ziyarete gelenlere kazandırılmaya çalışılıyor. Habib-i Neccar Dağı eteğindeki Atatürk portresinin hemen yanında oluşturulan kır kahvesinin hizmete girmesinin yanı sıra oturma grupları, İzmir Caddesi yol düzenlemesi ile dağdaki seyir terasları bölgeyi cazibe alanı haline getirmiştir ve Antakya'nın doyumsuz şehir manzarasını ön plana çıkarmıştır.
 

 DSCF3392.jpg

 
Aziz Nikola Ortodoks Kilisesi:
1870 yılında kurulmuş olan kilise, İskenderun Şehit Pamir Caddesinde yer almaktadır. Halen ibadete açık olan kilisede paha biçilmez tablolar ve işlemeler bulunmaktadır.
 

 2.jpg

 
İtalyan Katolik Latin Kilisesi:
1600’lü yılların başında Kapuçin Rahipleri tarafından kurulan kilise İskenderun Mithat Paşa Caddesi üzerindedir. 1888 yılında büyük bir restorasyon geçiren yapı, toplam 14 sütun üzerine oturmuştur. Haftanın her günü ayin yapılmaktadır.
 

 

 
İskenderun Sahili:
Akdeniz’in doğu ucunda ve aynı adla anılan körfezin doğu kıyısında bulunan İskenderun, Türki­ye’nin en güzel kentlerinden biridir. İskenderun plajlarının yanı sıra kentin hemen arkasındaki dağlar üzerinde bulunan yaylaları ile de ünlüdür.

İskenderun, M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından kurulmuştur. İlk adı ‘Alexandretta’ olan şehir, M.S. 638 yılında Arapların fethiyle beraber İskenderun’ olarak anılmaya başlanmıştır.

 

 İSKENDERUN  (8).jpg

 
İssos Harabeleri:
Erzin ilçesi sınırları içindedir. Pers Kral Darius III. ve Makedonya Kralı Büyük İskender’in M.Ö. 333 tarihinde savaştığı bu bölge, Helenistik dönemde kurulmuş ve Roma döneminde varlığını sürdürmüştür. Su an bölgede antik şehir kalıntıları ve su kemerleri bulunmaktadır.
 

 erzin_isos.jpg

 
Katolik Kilisesi-Antakya:
Antakya şehir merkezinde, Kurtuluş Caddesi’nde bulunmaktadır. Katolikler 600 yıl aradan sonra tekrar Antakya’ya yerleşmişlerdir. Buraya ilk gelenler bir kilise ve Avrupalıların çocukları için bir okul açmışlar, daha sonra Antakya’ya gelen Fransız rahipler ise buraya bir manastır kurmuşlardır. 1852 yılında dönemin padişahından bir Katolik Kilisesi kurmak için izin almışlar, birkaç yıl içinde bu kiliseyi yapmışlardır.
 

 Katolik Kilisesi  (3).jpg

 
Kurşunlu Han:
Antakya şehir merkezinde Cuma pazarındaki Kurşunlu Han, Antakya’daki 15 hanın en eskisi olup 1660 yıllarına doğru Köprülü Mehmet Paşa tarafından Sürre Alayı’nın ağırlanması için inşa ettirilmiştir.
 

 kursunlu_han_1.jpg

 
Koz Kalesi:
Altınözü ilçesi, Koz Kalesi köyünün 1 km kuzeyindedir. Kalenin, Antakya’nın güney bölgesini emniyet altına almak amacıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı ve Bizans-Haçlı devrinde kullanıldığı sanılmaktadır. Kale, tepesi düzlük ve kenarları sarp olan bir yükselti üzerine kurulmuştur. Kesme kalker bloklarla yapılan kalede bugün iki burç bulunmaktadır. Kale kapısı sonradan onarılmıştır. Kale içindeki mekânların birçoğu açığa çıkarılmamış olup, tonozlu mekânlar, sarnıçlar ve seyirdim yolu görülmektedir.
 

 Koz Kalesi (1).JPG

 
Kurtuluş Caddesi:
Kurtuluş Caddesi, Antakya'nın Asi (Orontes) Nehri ile Habib-i Neccar (Siipius) Dağı arasında kalan kısmında, Kışla binası ile Dörtayak Mahallesi arasında yer alır. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan cadde, kentin bu bölümünü adeta ikiye böler. Güneybatıdan esen hâkim rüzgar alan cadde, bu konumuyla, kentin nefes almasını sağlayan bir ana arterdir. Antakya'nın kurulduğu tarihten (MÖ 300) itibaren eski haritalarına bakıldığında, hepsinde de aynı yerde ve doğrultuda boydan boya uzanan bir aksın varlığı dikkati çeker. Bu aks, günümüze kadar birtakım değişikliklere uğramış olsa da varlığını sürekli korumuştur. Roma Dönemi Antakya'sının, uzunluğu 2 Roma mili (1 Roma mili= 1478 m) olan "Büyük Sütunlu Caddesi’’ (Herod Caddesi) ile çakışmaktadır. Antik çağ'ın Sütunlu Caddesi, zaman içinde yer yer toprağın altında kalıp asıl doğrultusunu kaybetse de kenti boydan boya geçen bir aks olarak Osmanlı'nın son dönemlerine kadar ulaşmıştır. Bu dönemde, Osmanlı kentinin, kendiliğinden oluşmuş dokusuna uygun olarak biçimlenmiştir. Kimi evler yolun ortasına kadar sokulmuş, yol güzergâhı, girintili çıkıntılı bir hal almıştır. Bazı yerlerde son derece daralmış ve yoldan geçmek çok zorlaşmıştır. Harbiye tarafından gelen yol ile Halep yolunu birleştirerek sağlıklı bir ulaşım sağlayacak geniş bir caddeye ihtiyaç vardır. Kentin Fransız işgal ve yönetimi altında bulunduğu dönemde, Halefzade Süreyya Bey'in Belediye Başkanlığı sırasında, Cadde için girişimde bulunulmuş, gerekli planlamalar yapılmış, 1928 yılında hazırlıklar tamamlanmıştır. Caddenin açılması altı yıl, tamamlanması dokuz yıl sürmüştür. O zamanki adı "Kışla-Dörtayak Caddesi"dir. Fransızlar tarafından hazırlanan haritalarda "Rue Jadid" adı ile ifade edilmiştir. Kışla-Dörtayak Caddesi'nin açılması için çok sayıda yapının yıkılması gerekmiştir. 1929 yılında fiilen çalışmalara başlanmış, 1934'te istimlak işlemleri tamamlanmış, 1935 yılında resmen ulaşıma açılmıştır.  Cadde üzerinde, yeni malzeme ve tekniklerle, geleneksel anlayıştan farklı, yeni evler yapılmıştır. Cephesi veya sınırları yeni caddenin sınırında kalan bazı eski evler ve diğer yapılar ise varlığını korumuştur.
 

 kurtuluş caddesi.jpg

 
Sarımiye Camii-Antakya:
Camii’nin ilk inşasının 14. yüzyılın ilk yarısında gerçekleştiği, bugünkü şeklini çeşitli zamanlarda yapılan onarımlar neticesinde aldığı sanılmaktadır. Minarenin altındaki taç kapıdan girilen camii, çatı örtülü küçük bir harime sahiptir.
 

 Sarımiye-Camii-Hatay.jpg

 
Protestan Kilisesi:
Fransızlar döneminde elçilik ve Fransız Bankası olarak kullanılmış, 2000 yılında Güney Kore Kwong Lim Metodist Kilisesi tarafından Protestan Kilisesi olarak tanınmıştır.
 

 resim (111).bmp

 
Sarı Selim Camii:
Sokollu Mehmet Paşa 1574’te Mimar Sinan’a Camii, Medrese, Sıbyan Mektebi, Arasta, Han, Tabhane, İmaret, Hamam ve Çeşmeden oluşan bir külliye yaptırmıştır. Camiinin ibadet mekânını örten büyük kubbe iki küçük kubbe ile desteklenmektedir. Yapı topluluğunun bedesteni, kervansaray ile camii arasına yerleştirilmiştir. Buradaki beş dizelik yazıtından 1574-1575 yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Bölgenin hac yolu üzerinde olması nedeniyle, külliye; zamanının önemli konaklama noktalarından birisi olmuştur. Yapı topluluğunun hemen hemen tümünü kaplayan kervansaray, doğusundaki alanı bütünüyle kaplamıştır. Osmanlı kervansarayları arasında büyüklüğü ile dikkati çeken bir yapı olup, kare plânlı bir avlunun etrafındadır. Kuzey ve güneyi sekizer, doğusu da 13 payeyi taşıyan çapraz tonozlu revaklarla çevrilmiştir. Bu revakların arkasında da konaklama hücreleri yer almaktadır. Camiinin kuzeyindeki, Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan hamam; Camiinin kuzeyinde, bedesten ile kervansaray arasında yapılmıştır. XVI. yüzyılın, klasik Osmanlı mimarisi üslubundadır. Çifte hamam plân düzeninde olan yapının kadınlar bölümü yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Osmanlı altın çağına ait külliye; sıbyan mektebinden hamamlara, aşevinden dinlenme salonlarına, dükkânlardan han odalarına, avlularından bahçelerine kadar mükemmel bir şekilde tasarlandığı; yolcuların her türlü ihtiyacı en ince ayrıntısına kadar düşünüldüğü mükemmel bir yapıdır.
 

 

 
Şeyh Ahmet Kuseyri Türbesi:
Yayladağı İlçesine bağlı Şenköy beldesinde bulunmaktadır. Tonozlu bir yapıdır. İçerisinde Şeyh Ahmet Kuseyri ve efradının mezarları bulunmaktadır. Giriş Kapısı üzerinde kitabe mevcuttur.
 

 ahmet kuseyri camii.jpg

 
Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi-Payas:
Dörtyol ilçesi, Payas beldesindedir. Külliye kervansaray, pazar, hamam, camii ve medreseden oluşan Osmanlı mimari örneklerindendir. Külliyenin tamamı Sokullu Mehmet Paşa tarafından, Mimar Sinan’a 1574 yılında yaptırılmıştır. Pazar Yeri: Külliyenin orta yerindedir. Üzeri tonozla örtülü çarşının iki tarafında dükkânlar bulunan dört kapılı bir mekândır. Kervansaray: Pazarın doğu tarafındaki kapıdan girilmektedir. Bir avlu etrafında üzeri kubbeli hücre şeklindeki odalardan oluşmaktadır. Avlunun çevresi 5-6 m yüksekliğindeki bir duvarla çevrilmiştir. Hamam: Pazarın kuzeybatı tarafına bitişik, kırmızı ve siyah taşlardan yapılmış, soğuk, ılık ve sıcak olmak üzere üç ayrı bolümden oluşmaktadır. Camii ve medrese: Pazarın güneybatı bitişiğindedir. Camii avlunun güneybatısında yüksek bir kubbe ile inşa edilmiştir. Camiinin kuzey tarafında yer alan ve kapıları avluya açılan 14 adet kubbeli oda medrese eğitimi görenler için yapılmıştır.
 

 sokullu mehmet paşa külliye ve kalesi.jpg

 
St. Simeon manastırı:
Samandağ ilçesi yolu üzerinde, Değirmenbaşı beldesinden ayrılan bir yol ile gidilen Aknehir beldesi sınırları içinde 479 m yüksekliğinde bir tepe üzerinde kurulmuştur. M.S. 6. yüzyılda yapılan bu manastır, St. Simeon’un bir sütun üzerinde 40 yıl yaşadığı yer olarak ün yapmıştır. St. Simeon Manastırının bir bölümü sağlam kayalara oyulmuş, diğer bölümleri dik açık duvarlarla çevrilmiştir Manastırın sekizgen avlusunun ortasında doğal bir kayadan yapılmış sütun mevcuttur. Bu sütunun doğusunda üç kilise diğer yönlerinde ise Manastırın sekizgen avlusunun ortasında doğal bir kayadan yapılmış sütun mevcuttur. Bu sütunun doğusunda üç kilise diğer yönlerinde ise müştemilat vardır. Manastırın üç giriş kapısı olup, doğu-batı ekseni bir haç şeklindedir. St. Simeon buraya M.S. 541 yılında gelmiş ve 592 yılında ölmüştür. St. Simeon, Terk-i Dünya tarikatının, kendi çağındaki en önemli temsilcisidir.
 

 

 
Ulu Camii:
Antakya merkezde bulunan Camiinin 1271 yılında Memlûk Sultanı Baybars tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Doğu- batı yönünde uzanan dikdörtgen planlıdır. Doğu ve batı yönünde bulunan taç kapılardan girilen avlusu geniş, taş döşeli, şadırvanlıdır. Camiinin Osmanlı tarzında yapılmış silindirik geniş gövdeli ve yüksek minaresi şerefeli, sivri külahlıdır ve birkaç defa tamir görmüştür. Camii ve medrese odalarının yapımında düzgün kesme taş kullanılmıştır.
 

 IMG_0044.JPG

 
Yeni Camii:
Antakya merkezde, tahminen 16. yüzyıldan kalma bir camiidir. Harim kapı kemerindeki süslemeler ve iki renkli taş işçiliği dikkati çeker. Camii pek çok kez onarım görmüştür.
 
 
 
Titus-Vespasianus Tüneli:
Seleucia Pierra antik kentinin aşağı şehir kısmında MS I. yy. da sel sularını yönlendirmek, limanın dolmasını ve yerleşim yerlerine su baskınını önlemek için, Roma İmparatoru Vespasyanus (MS69) döneminde başlayan ve oğlu Titus (MS 81) tarafından tamamlanan, 130 metresi kapalı diğer kısmı açık olmak üzere 1380 m uzunluğunda, ortalama 7 m yüksekliğinde, 6 m genişliğinde bir tünel yapılmıştır. Tünelin kazılmış olduğu kayalık bölge, şehrin nekropol (mezarlık) alanı olarak kullanılmıştır.
 

 Titus tüneli (1).png

 
Uzun Çarşı:
Antakya’nın tarihi Uzun Çarşı’sı alışveriş yapmak isteyenlerin en çok tercih ettiği yerlerden biridir. Eski Antakya evlerinin arasında yer alan Uzun Çarşı’nın en önemli özelliği içinde camiiler, hanlar ve hamamların yer almasıdır. Ayrıca çarşıda semerciler, demirciler, bakırcılar, sepetçiler, fırıncılar, künefeciler ve buğday pazarı da vardır.
 

 

 
Vakıflı Köyü Samandağ Seyir Tepe:
Vakıflı Köyü, kendine has özellikleriyle Ermenistan dışında tek olarak Ülkemizde ve İlimiz Samandağ İlçesi sınırlarında kalan, nüfusu tamamıyla Ermeni olan özel bir yerleşim yeridir. Vakıflı Köyü seyir tepesinden, yeşilin her tonunun var olduğu güzellikler ve Çevlik yol güzergâhında bulunan Kapısuyu mevkisi olarak adlandırılan doyumsuz manzaranın güzellikleri dinginlik içinde izlenebilir.
 

 

 
Valilik Binası:
Hatay Valiliği olarak kullanılan bu binanın inşasına  1927 yılında başlanmış ve 1928 yılında tamamlanmıştır. Binanın mimari projesinin  Halepli ve Beyrutlu  bir mühendis tarafından çizildiği, uygulamasının ise yerli ustalar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Yapının ihtiyacı olan mali kaynak,  zamanın İskenderun Sancağı  İdari Meclisi tarafından karşılanmıştır. Bina, tipik Akdeniz  mimarisi özelliklerini taşımaktadır. Yapının taşıyıcı sistemini; kaba yönü, moloz taş beden duvarları ve avlu etrafında iç çekirdeği oluşturan betonarme kolonlar oluşturmaktadır. 2 Eylül 1938 tarihinde kurulan Hatay Devleti’nin siyasi ömrü  10 ay 21 gün olmuştur. Hatay Millet Meclisi  2,3,6 Eylül  1938 tarihlerinde olmak üzere 3 toplantısını halen köprü başı mevkiinde bulunan Millet Meclisi binasında yapmıştır. Hatay Devleti’nin  2,3,6 Eylül 1938’deki bu 3 günün haricindeki siyasi ömrünün tamamında da bu bina hem Cumhurbaşkanlığı’na, hem Başbakanlığa,  hem de Hatay Devleti  Millet  Meclisi’ne ev sahipliği yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde sıradan bir il olmayı bağımsız devlet olmaya tercih edişleri ile Hataylılar, tarihe mal olan bir kadirşinaslık örneği göstermişlerdir. İşte, 29 Haziran 1939 tarihinde 40 milletvekilinden oluşan Hatay Devleti Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne katılma kararını oy birliği ile bu binada almıştır. Bu nedenle binanın Hatay’ın ve Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde anı değeri taşıyan özel bir önemi vardır. 2009 yılı sonlarında başlayan rölöve,  restitüsyon ve restorasyon projeleri 2010 yılında tamamlanmış ve hemen arkasından restorasyon uygulamasına başlanmıştır. Yapı, özgün haline sadık kalınarak onarılmış ve 2011 yılında Hatay Valiliği olarak yeniden hizmete açılmıştır. 
 

 1,..jpg

 
Yenişehir Gölü:
Reyhanlı’nın Kuzey batısında, Suriye sınırında yer alan Yenişehir Gölü üzerine yapılan köprüyü, sandalları, çevresindeki okaliptüs, çınar, selvi ağaçlarını, bir şelale görünümünde inen suları, ağaçlar altında piknik yapan insanları, gölde yüzen çocuklarıyla, Yeni Şehir Gölü Reyhanlı ilçesine kazandırılmış bir sayfiye yeridir.
 

 YENİŞEHİR GÖLÜ (1).jpg

 
Antakya Genel Çekim:
Antakya kültürel çeşitliliği ve tarihsel dokusuyla bugün sadece inanç turizminin değil, doğa ve kültür turizmcilerinin, gezginlerin, antropologların, kısaca herkesin ilgisini çekecek özelliklere sahip bir kentimizdir. Antakya’nın hangi yanına baksanız bir başka medeniyetin ayak izlerini bulursunuz. Şehri ortadan ikiye ayıran Asi Nehri, sanki eski ile yeniyi, doğu ile batıyı, kuzey ile güneyi birbirinden hem ayıran hem de yakınlaştıran bir sınırdır. Coşkun akışıyla buradaki tarihin canlı tanığıdır. Asi’nin yanında göreceğiniz Defne ağacı ise Antakya’nın ruhu, simgesidir. Daphne ve Apollon hikâyeleriyle şekillenen bir mitolojik geçmişe sahip olan Antakya iklimi ve yakın çevresindeki tarihi eserleriyle de mutlaka ilginizi çekecektir.
 

 DSCF3392.jpg

 
Antakya Belediye Parkı:
Şehrin merkezinde ve Asi Nehri'nin hemen kıyısında bulunan 52 bin metrekare genişliğindeki Antakya Belediye Parkı, şehrin en geniş parkı niteliğinde. Büyük Park da denilen parkta başta şehrin simgesi defne ağacı olmak üzere birçok bitki türü; Toroslarda yetişen çamlar, süs eriği, aşılı akasyalar, palmiyeler, oyalar vb. bulunuyor. Park girişinde sizi kentin simgesi defne ağaçları selamlıyor, içeriye girdiğimizde, koşu yolunun başında Hatay'ın alınmasında önemli rol oynamış Türk askeri ve diplomatların büstlerini görebilirsiniz. Antakyalılar her gelişlerinde tarihlerine sahip çıkmanın bilincini tazeliyor. Park, içerisindeki birçok çay bahçesi, koşu alanı, oda tiyatrosu, nikâh salonu, havuzları ve oyun alanlarıyla Antakyalılar'ın önemli bir gezi ve sosyo-kültürel alanını oluşturuyor. Parkın yapım tarihi hakkında kesin bir bilgi yok. Ancak açılışının II. Abdülhamit dönemine denk gelindiği tahmin ediliyor. Antakya üzerinde önemli izler bırakan Fransızlar'ın da parkın genişletilmesi ve peyzajında önemli katkıları olmuş. Parkın son köşesinde heykeller göze çarpıyor. Simgesel anlatımın hâkim olduğu heykellerde herkes kendi istediğini görebiliyor. Park, Antakya'ya gelen ziyaretçilere Asi'nin kıyısında bir bardak demli çay içme keyfine çağırıyor.
 

 

 
Antakya Kalesi Seyir Tepe:
Şehre yaklaşık 15 km. mesafede alan Antakya Kalesi ve Surları Seleucus 1. Nicator tarafından Antakya Şehri ile birlikte inşa edilmiş. Yapıldığı zaman Surların uzunluğunun 23 km. olduğu Biner ok atımı mesafede çok katlı ve kare biçiminde 360 nöbetçi kulesinin bulunduğu bilinmektedir. Önemli ölçüde yıkılmış olmasına rağmen bugün bile kalenin bir kısmı ayakta kalmış durumdadır. Kale’nin tepesinden baktığınızda Antakya ayaklarınızın altında kalıyor. Burada Asi nehrinin şehri yılan gibi yalayarak geçen görüntüsü özellikle görülmeye değer. Buradan bakıldığında şehrin zaman içinde bir elips biçiminde büyüdüğünü görmekte mümkündür.
 
 
 
Kanuni Süleyman Camii ve Kervansaray – Belen:
Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1553 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Cami, han, hamam, medrese ve kalesi ile birlikte külliye özelliği taşımaktadır. Günümüzde kültür merkezi olarak kullanılmaktadır. 
 

 kanuni sultan süleyman camii belen.JPG

 
Hızır Türbesi:
Tarihi kaynaklar, Hızır ve İlyas adında iki din adamından söz eder. Halkın inancına göre bu iki din adamı, birbirlerinden ayrı olarak dünyayı dolaşırlar. Ancak yılda bir kez 6 Mayıs günü, Hıdrellez (HIDIRILYAS)’de buluşurlar. Onların görevi insanların dileklerinin olmasını sağlamak, insanları kötülükten korumaktır. Hatay, Türkiye’de ilk defa Hızır makamı kurulan ve en çok Hızır makamı bulunan yer olarak bilinir. Ayrıca Hızır isminin Hıdır olarak da söylendiği bu bölgede en önemli makam, Samandağ’da deniz kıyısındaki ziyarettir. Müslüman ve Hıristiyanların kutsal kabul ettikleri ziyarette, hastalığına şifa arayan, çocuğu olmayan, her türlü derdi olan, adaklarda ve dileklerde bulunur. Hz. Hızır Türbesi, Hz. Hızır ve Peygamber Hz. Musa’nın buluştukları ve denize açıldıkları yer olarak kabul edilir. Türbenin içindeki büyük kaya, bir araya geldikleri yerdir. 
 

 hızır1.jpg

 
Havra:
1700 yıllarında, Antakya Kurtuluş Caddesi’ndeki bir binanın havra’ya dönüştürüldüğü tahmin edilmektedir. Havrada bulunan mukaddes kitap “Tevrat” ceylan derisi üzerine İbranice yazılmış olup, 500 yıllık bir geçmişe sahiptir. Düzenli olarak Musevi cemaati burada ibadetlerini yapmaktadır.
 

 havra1.jpg

 
St. Pierre Kilisesi:
Antakya’nın 2 km kuzey-doğusunda, Reyhanlı karayolu üzerinde, Habib-i Neccar Dağı’nın uzantısı olan Haç (Stauris) Dağı’nın eteğin­dedir. 13 m uzunluğunda, 9,5 m genişliğinde ve 7 m yüksekliğinde doğal bir mağaradır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havarilerinden St. Pierre An­takya’ya gelerek (M.S. I. yy ilk yarısında) burada telkinlere başlamıştır. İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adı ilk kez burada verilmiştir. 1983 yılında Papa VI. Paul tarafından burası Hıristiyanların Hac yeri olarak kabul edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da St. Pierre günü (bayramı) kutlamaları yapılmaktadır.
 

 St Pierre Kilisesi (6).jpg

 
Dörtyol İlk Kurşun Müzesi:
Hatay İli Dörtyol ilçesi Özerli Mahallesi Tufan Sokak üzerinde bulunan İlk Kurşun Müzesi’nde, balmumu tekniği ile yapılan, dayanıklı silikon karışımlı materyal kullanılarak hazırlanan, Mustafa Kemal Atatürk, Selim Çavuş, Hacı Emin Hoca, Mustafa Deliağa, Çifte Tabancalı Müftü, Mehmet Kara, Kara Hasan Paşa’nın heykelleri, tarihi resim ve tablolar, istiklâl madalyaları, tarihi belgeler, resmi belgeler, Milli Mücadele’de Türk kadının resimleri, kamalar, kılıçlar, hançerler, süngüler, silahlar sergilenecektir. Bunların yanı sıra, yöre halkı tarafından kullanılmış, genellikle bakır ve tahta yapımı, yöresel eşya ve küçük ev aletleri, giysiler, madeni ve kâğıt paralar da görülebilecektir. 
 

 IMG_8120.JPG

 
Haron Cehhennem Kayıkçısı:
St. Pierre Kilisesine 10 dakika mesafededir. Helenistik dönemde Antiochus IV Epiphanes (M.Ö 175-164) döneminden kalan bir kaya kabartması eserdir. Bu kaya kabartması eser, mitolojide “Cehennem Kayıkçısı” olarak adlandırılır. I. Yüzyılda imparator Antiochus IV döneminde kentte yayılan veba salgınının durdurulması amacıyla ilahlar için yontulmaya başlanmıştır. Salgının durması ile kabartmanın yapımı yarım bırakılmıştır. 
 

 

 
Tarihi Askerlik Şubesi Binası:
Hassa ilçesi 1864-1865 yıllarında Amanos dağlarında yaşamakta olan “ULAŞLI” boyunun isyanı üzerine bölgeye gönderilen Osmanlı Fırka-ı İslahiye birlikleri komutanı olan İbrahim Derviş Paşanın isyanı bastırarak bölgede konaklaması ile kurulmuştur. Birinci Dünya savaşı sırasında Fransızlar tarafından işgal edilen ilçe, Kasım 1921 de işgalden kurtulmuştur. Halk arasında bu tarih 15 Kasım olarak bilinmekte ve bu tarih Kurtuluş bayramı olarak kutlanmaktadır. Hassa ilçesi, Hatay’ın kuzeyinde olup yaklaşık 80 km uzaklıktaki Amanos Dağlarının eteğindedir. Rakımı 400 metre yüz ölçümü 495 kilometre karedir. İlçede genel özellikleri itibarı ile Akdeniz iklimi hâkimdir. Toplam nüfusu 55 bin olan ilçe merkezine bağlı, 5 belde, 28 köy, 11 mezra bulunmaktadır. İlçe ekonomisi genel olarak tarıma dayanmakta olup bağcılık büyük önem taşımaktadır. Hayvancılık ise genellikle köylerde mera hayvancılığı şeklinde yapılmaktadır.
 

 

 
Hamamat Kaplıcaları:
Kumlu ’da Hamamat olarak bilinen kaplıcanın suyu 37 derecedir. Yörenin en büyük kaplıcası olup şifalı su özelliği ile birçok hastalığa iyi geldiği söylenmektedir. Ülkemizde kükürt oranı en yüksek olan kaplıca, birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.
 
 
 
İlk Kurşun Anıtı:
Birinci  Dünya  Savaşından sonra galip devletlerin yurdumuzda ilk işgal ettiği yerlerin İskenderun ve Dörtyol olduğu bu düşmana karşı ilk direniş hareketlerinin yine bu bölgede başladığı buna bağlı olarak da ilk silahlı direniş hareketinin de 19 Aralık 1918'de Dörtyol ilçesi Karakese Köyünde gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.